veteriner, tarım, hayvancılık,
danışmanlık, ipard
veteriner, tarım,
hayvancılık, danışmanlık, ipard
Türkiye'de Hayvan
Yetiştiriciliği ve Kullanılan
Yem Kaynakları
Hayvan yetiştiriciliği geçmişten
günümüze hayatımızda önemli bir
yer etmiş ve insanlığa büyük
faydalar sağlamıştır.
insanoğlunun hem sosyal hem de
ekonomik alanda gelişimine büyük
etkisi olan hayvan yetiştirmenin
önemi, daha tarihin ilk
dönemlerinde anlaşılmıştır.
Tarım ve hayvancılık, insanların
göçebe hayattan yerleşik hayata
geçmesindeki en büyük
etkenlerdendir. İnsanların
eğitim ve kültür düzeyleri
geliştikçe ve dünya üzerindeki
insan varlığı arttıkça, tarım ve
hayvancılık alanında yaşanan
gelişim daha da artmış, bu da
hayvancılığın zamanla endüstri
haline gelmesine neden olmuştur.
Tarım ve hayvancılık birbirinin
ayrılmaz parçalarıdır.
Tarım işletmeleri açısından
bakıldığında, hayvanlar bu
işletmelerin güvenilir gelir
kaynağı durumundadır. Birçok
ülkede tarıma elverişli olmayan
araziler hayvancılık alanında
değerlendirilmektedir. Hayvanlar
tarım işletmelerindeki ucuz
tarla ürünlerini, doğrudan insan
besini olmayan tarım ürünlerini
ve bunların artıklarını değerli
ürünlere dönüştürürler.
Hayvanlar insanlara; gıda,
giyim, iş gücü vb. alanlarda
sayısız faydalar sağlamışlardır.
Bilim ve teknolojideki
ilerlemeyle de faydaları artarak
devam etmektedir. Hayvancılık;
bölgelerin tabiat şartları ve
iklim yapısına göre farklılık
gösterir. Türkiye'de yaygın
olan, aile tipi tarım
işletmelerinde hayvancılığın
önemli bir yeri vardır.
Fakat günümüzde klasik aile
işletmeciliğinden, hayvan
yetiştiriciliğine, profesyonel
anlayışla bakan modern tarım ve
hayvancılık işletmelerine bir
geçiş söz konusudur. Bu modern
işletmelerde de hayvan beslemeye
yenilikçi bir bakış açısıyla
yaklaşılmaktadır. Hayvan besleme
artık bilimsel ve teknolojik
alanda yapılan çalışmalar göz
önünde bulundurularak bilinçli
bir şekilde yapılmaktadır.
Türkiye'de Hayvancılık
Tarımda ileri
ülkelerin çoğunda hayvancılık
önemli bir yere sahiptir.
Hayvancılık, insanlarımızın
sağlıklı ve dengeli beslenmesi,
hayvancılığa bağlı sanayinin
gelişmesi, kırsal alanda kısa
vadede ve en az yatırımla
istihdamın sağlanması, aile
ekonomisinin desteklenmesi,
kalkınmada öncelikli yörelerin
gelişmesi ve tarımda
rantabilitenin artmasında önemli
bir yere sahiptir. Türkiye'de
hayvancılığın tarımsal üretim
değeri içerisindeki payı %31
civarındadır. Yaklaşık son 15
yıldır gerek yetiştirme ve
bakım, gerekse besleme ve
yemleme koşullarında iyileştirme
sağlanmıştır.
Türkiye
hayvancılığı; süt sığırcılığı ve
yem sanayisinde sağlanan önemli
gelişmelere rağmen mevcut
sorunları devam etmektedir.
Hayvancılığın
sorunlarının bir kısmı tarımın
genel sorunlarından
kaynaklanmaktadır. Sorunlar daha
çok, yetiştirme ve sağlıkla
ilgili olmakla beraber, kayda
değer bir kısmı besleme ve
yemlemeyle yakından ilişkilidir.
Hem hayvan sayısı
hem de hayvansal üretim miktarı
gün geçtikçe azalmaktadır. En
fazla kayıp manda ve manda
ürünlerinde olmaktadır.
Bununla birlikte
hayvan hastalıkları ile ilgili
olarak etkin bir mücadele
programının oluşturulamamış
olması da devam etmekte olan
problemler arasındadır.
Hayvanların
beslenmesi ile ilgili genel
sorunlara bakıldığında;
öncelikle kaliteli kaba yem
açığı problemi öne çıkmaktadır.
Çayır ve mera alanlarının miktar
ve kalitesindeki yetersizlik,
yem bitkileri tarımının
yaygınlaşamaması, kurutma ve
depolamadaki yanlışlıklar, kaba
yem açığının ana nedenleri
olarak gösterilebilir.
Ayrıca, beslemede
konsantre yem kullanımında da
yetersizlikler mevcuttur.
Entansif yetiştiricilikte de
besleme koşulları genellikle
kötü olup, yaygın olarak
kullanılan rasyonlar,
hayvanlardan elde edilen
verim düzeyinin (canlı ağırlık
artışı, karkas ağırlıkları,
karkas randımanları ile elde
edilen etlerin kaliteleri) az
olmasına neden olmaktadır.
Kanatlı sektöründe durum diğer
hayvancılık kollarından daha
iyi bir gidişat göstermektedir.
Kanatlı sektörü, bu gün yaklaşık
2 milyon kişiye istihdam
sağlamaktadır. 1970'li yıllarda
aile işletmeciliği şeklinde
pahalı ve sınırlı üretim
kapasitesi ile faaliyette
bulunmuş, 1980'li yıllarda piliç
eti entegre tesislerin çoğalması
ve sözleşmeli üretim modelinin
uygulanması ile önemli bir
yapısal değişim göstermiş, 90'lı
yıllarda büyük yatırımlar
yapılarak dünya standartları
yakalanmış ve üretim sürekli
artırılarak günümüz standartları
yakalanmıştır.
Bu sektörde de karma yem
sanayinde yaşananlar (yem
hammaddelerine uygulanan
vergiler vb.), sektörü göz ardı
edilemeyecek derecede
etkilemektedir. Kanatlı
yetiştiriciliğinde kullanılan
mısır, soya, balık unu gibi yem
maddelerinin ithal edilmesi
zorunluluğu ve fiyatlarındaki
artış; yemlerde bulunan ve
hayvanların sağlığını olumsuz
yönde etkileyen çeşitli
mikroorganizmalar; protein
kaynaklarının düşük kalitede ve
karma yem maliyetinin yüksek
olması gibi nedenler sektör için
sorun teşkil etmektedir.
Hayvan yetiştirmede isletme
giderlerinin yaklaşık %7o-75'ini
yem oluşturmaktadır. Bu oranlar
beslenme uzmanlarının
hazırladığı bilimsel verilere
dayanan beslenme programları
yapıldığında geçerli olmaktadır.
Yetersiz ve bilinçsiz yapılan
hayvan besleme ile bu rakamların
oldukça üzerine
çıkılabilmektedir. Hayvanlara
verilen yem maddelerinin gerek
içerdiği besin öğelerinin
zenginliği gerekse sağlıklı
koşullarda üretilip
üretilmediği, hayvanlardan
yetiştirme sonunda alınan
randımanı direkt olarak
etkilemektedir.
Ayrıca dengeli ve kaliteli yem
kaynağının aynı zamanda düşük
maliyetle elde edilmesi
istenmektedir. Sonuç olarak
ekonomik bir hayvancılık
yapabilmek için hayvansal üretim
giderlerini ya da özetle besleme
giderlerini azaltmanın yollarını
bulmak gerekmektedir.
Yem Kaynakları
Hayvanlara gerek madde, gerekse
enerji bakımından yaşama ve
verim payı ihtiyaçlarını
karşılamak için belirli
miktarlarda yedirilen ve
verildiğinde zararlı etkileri
bulunmayan organik, inorganik
kökenli maddeler veya bunların
karışımlarına yem denir.
Hayvan beslemede kullanılan yem
maddelerinden bir çogu protein,
yağ, karbonhidrat gibi organik
ve mineraller, vitaminler gibi
inorganik besin maddelerinden
bir veya bir kaçını
içermektedir.
Yanı sıra mermer tozu, hayvansal
ve bitkisel yağlar da tek yönlü
yem maddeleri olup, hayvan
beslemede çeşitli miktarlarda
kullanılmaktadır.
Yemler bitkisel ya da hayvansal
kökenli olabilecekleri gibi
doğada serbest olarak da
bulunabilirler.
Hayvan beslemede kullanılan yem
maddeleri çeşitli kriterlere
göre sınıflandırılmaktadır.
Sınıflandırmada dikkate alınan
noktalar; yemlerin besin madde
yoğunlukları, kaynağı ve 1734
sayılı Yem Kanunu'dur.
İçerdikleri besin madde
miktarına göre:
> Protein bakımından zengin
yemler; kuru maddesinde %30'dan
fazla ham protein bulunanlar
(pamuk tohumu küspesi, ayçiçek
tohumu küspesi, soya fasulyesi
küspesi, yer fıstığı küspesi,
fındık içi küspesi ve keten
tohumu küspesi gibi yağ sanayi
yan ürünleri, ile balık unu gibi
hayvansal kökenli yemler)
protein bakımından zengin yemler
olarak adlandırılır.
> Enerji bakımından zengin
yemler; kuru maddesinde en az
SMJ/kg NEL (net enerji
laktasyon) veya gMJ/kg ME (metabolik
enerji) içeren yemlerdir. Mısır,
arpa, sorgum, yulaf, çavdar,
bugday, triticale gibi tahıl
taneleri ile buğday, arpa,
mısır, çavdar kepekleri gibi
değirmencilik yan ürünleri,
melas gibi seker sanayi yan
ürünü ile bitkisel ve hayvansal
kaynaklı yağlar, yaygın olarak
kullanılan enerjice zengin yem
kaynaklarını oluştururlar.
> Dolgu maddesi yönünden zengin
yemler; kuru maddesinde %18'den
fazla ham selüloz bulunan,
hayvanlar tarafından
tüketildiğinde doygunluk hissi
veren ve sindirim sistemini
mekaniksel olarak dolduran
yemlerdir. Saman ve kuru
ot dolgu maddesi yönünden zengin
yemlere örnektir.
> Mineral bakımından zengin
yemler; Yapısında bir veya
birden çok mineral maddeyi
yüksek düzeyde bulunduran
yemlerdir (kemik unu).
> Vitamin bakımından zengin
yemler; yapısında bir veya
daha fazla vitamini yüksek
düzeyde bulunduran yemlerdir.
Kaba Yemler
Kaba Yem Kaynakları
Doğal haliyle su içeriği %20'den
az ve kuru maddedeki ham
selüloz miktarı %18'den fazla
olan yem maddelerine kaba yem
denilmektedir. Ülkemizdeki
hayvan varlığı göz önünde
bulundurulduğunda,
hayvancılığımızın kaliteli kaba
yem ihtiyacı 50 milyon tondur.
Kaba yemler geviş getiren
hayvanların fizyolojilerine son
derece uygun yem gruplarıdır
ve hayvanlarda mekanik
tokluğun oluşturulmasında kaba
yem kullanımı mutlaka
gereklidir.
Herbivorların yaşama payı
genellikle kaba yemle
karşılanabildiğinden, kaba
yemler isletmelerde hayvan
besleme açısından büyük önem
taşımaktadır.
Kaba yemlerin hayvan besleme
dışında da birçok yararı vardır.
Örneğin kaba yem sınıfında yer
alan yem bitkilerinin
toprakların fiziksel ve
kimyasal özelliklerine
kendisini takip eden kültür
bitkilerinin verim ve
kalitesine olumlu etkilerde
bulundukları bilinmektedir.
Hayvan beslemede yaş ve
kuru olarak yedirilen bu yemler
5 guruba ayrılırlar:
a) Samanlar:
Buğday samanı, arpa samanı,
yulaf samanı, fasulye samanı vs.
b) Otlar:
Cayır otu, yonca otu.
c) Kök ve yumru
yemler:
Pancar, patates, havuç,
yerelması.
d) Posalar:
Pancar posası.
e) Silajlar:
Mısır silajı, yonca silajı,
sorgum silajı
Yem Bitkileri
Yıllardan beri yem kaynaklarının
yetersizliği nedeni ile
hayvansal üretimde istenilen
düzeye ulaşılamaması hayvan
beslemede sürekli konu olmuştur.
En önemli kaba yem kaynağımız
çayır meralar, aşırı ve
zamansız otlatma nedeni ile
elden çıkma aşamasına gelmiştir.
Bu alanlarımızdaki otlatma
yoğunluğunu azaltmak amacıyla
yem bitkileri tarımına ağırlık
verilmiştir.
Gerçekte, ticari anlamda üretim
yapan isletmeler kaliteli kaba
yemin hayvan beslemedeki rolünü
çok iyi kavramakta ve üretim
faaliyetlerde de bu alana özel
önem vermektedirler. Hayvancılık
için en önemli kaba yem
kaynaklarından birisi yem
bitkileridir.
Hayvancılığın gelişmiş olduğu
çoğu ülkede yem bitkileri toplam
ekilebilir alanda oldukça önemli
bir paya sahiptir. FAO 2002
verilerine göre Amerika Birleşik
Devleti'nde yem bitkisi ekili
alanların toplam ekili alanlar
içindeki payı %23 iken bu oran
İngiltere'de %25.4; Fransa'da
%25,8; Almanya'da %36,5;
Hollanda'da ise %31.4'dür.
Türkiye'de yaklaşık son 8
yıldır(2000 yılından sonra)
önemli olan bu nokta üzerine
durulmaya başlanmış ve devlet
tarafından yem bitkileri ekimine
destek verilmeye başlanmıştır.
2000 yılında toplam ekili alan
içerisindeki oranı %3,9 olan yem
bitkisi ekilişlerinin payı, 2005
senesinde % 6,2'ye yükselmiştir.
Bu bitkiler içerisinde en geniş
ekim alanına sahip olan fiğ ve
yoncanın ekim alanı düzenli
olarak artmaktadır. Korunga ekim
alanında değişimler olmakla
birlikte burçak ekim alanı
giderek azalmaktadır. Oranlar
yetersiz olsa da bu artış
sevindiricidir.
Ancak ülkemiz hayvan varlığına
baktığımızda özellikle Marmara
ve Ege Bölgelerimizde bulunan
çayırmera ve yem bitkileri
alanlarının ihtiyacı
karşılamadığı ortaya
çıkmaktadır.
Çayır ve Meralar
Buğdaygil, baklagil ve diğer
familyaları içeren yem
bitkileriyle örtülü yeşil
alanlara çayır ve mera
denilmektedir. Çayır ve meralar
geviş getirenlerin beslenmesinde
çok önemli bir yere sahiptir.
Cayır ve mera tarımı,
hayvanların ihtiyacı olan yemi
en ucuz ve bol olarak sağlayan
kaynaktır.
Hayvan beslemede kullanılan
posa ve küspe gibi yem
maddelerinin miktarı çayır ve
mera tarımından sağlanan yeme
göre çok düşük düzeylerdedir. Bu
alanda alınan yüksek düzeyde
verim üretim maliyetini
azalttığından, hayvancılıkta
ileri düzeye gelmiş ülkelerde
çayır ve mera tarımına dayalı
hayvancılık esas alınmaktadır.
Özellikle ABD, Kanada, Arjantin
ve Avustralya gibi geniş doğal
veya kültür meralarına sahip
ülkelerde çok ucuza hayvansal
üretim yapılmakta, üretimin bir
bölümü de ihraç edilmektedir.
2003 FAO verilerine göre dünya
mera alanı 3.4 milyar hektardır.
Bu alanların % 12’si Çin'de, %
11'i Avustralya'da, %7’si ABD'de
ve % 6'sı da Brezilya'da
bulunmaktadır.
Ülkemiz ise dünya mera alanı
sıralamasında 13 milyon hektar
alan ile 46. sırada yer
almaktadır. Özellikle Doğu
Anadolu Bölgesi hayvancılığının
yazları meraya kışları ise kuru
kaba yeme dayalı bir yapı
gösterdiği bilinmektedir. Doğu
Anadolu Bölgesi'nde şartların
uygun olması dolayısıyla,
meralar en önemli hayvansal
üretim girdisini oluşturur. Süt
ve besi sığırları 6-8 ay süreyle
% 60-70 oranında ve koyunlar da
aynı süre içerisinde %90
oranında meradan
yararlanabildiklerinde
yetiştiricilik ekonomik
olabilmektedir.
Kimyasal içeriğine baktığımızda;
çayır ve mera otlarının su
miktarı değişkenlik göstermekte,
bitkinin büyüme dönemlerinde
%75-85 olan su miktarı,
olgunlaşma devresinde %65'e
düşmektedir.
Karbonhidrat düzeyi ise
eriyebilir karbonhidratlar
(glikoz, fruktoz vb.) açısından
değerlendirildiğinde, bitkilerin
saplarında yapraklarına oranla
daha fazla bulunmaktadır. Genel
olarak bakıldığında bitkinin
içerdiği eriyebilir karbonhidrat
miktarı çiçeklenme dönemi
öncesinde daha fazladır.
Bitkilerdeki protein miktarı ise
çeşitli faktörlere (gübreleme
vb.) göre değişkenlik
göstermekte ve %3-30 arasında
değişmektedir.
Bitkilerdeki lipit miktarı,
bitkinin türüne göre değişmekle
birlikte yeşil yem bitkilerinde
en fazla %6 oranında
bulunmaktadır.
Vitamin ve mineral içeriğinde
ise vejetasyon dönemi gibi
birçok faktör rol oynamaktadır.
Çayır ve meraların kalitesini
etkileyen birçok faktör mevcut
olup, bunlar arasında en önemli
sırayı vejetasyon dönemi
almaktadır. Bitkilerde
vejetasyon dönemi ilerledikçe
yapısal karbonhidrat miktarı
artarken diğer besin
kompanentlerinin değerinde düşüş
görülür. Bitkinin türü, iklim,
otlatma sekli (otlatma çayır ve
meraların kapasitesine göre
yapılmalı), toprağın yapısı ve
gübreleme de kaliteyi etkileyen
diğer faktörler arasında yer
alır.
Yeşil yemler kurutma ve silaj
yapımı ile konserve edilirler.
Yeşil yemlerde kurutma işlemi
sırasında yapısında bulunan
besin maddelerinden bir kısmının
kaybı söz
konusudur. Bu kayıplar
kurutmanın hangi yönteme göre
yapıldığı ile yakından
ilgilidir. Kurutma işlemi
sırasında aşırı sıcak ve yağmur
gibi kötü hava koşulları mevcut
değilse bitkinin taze ve kuru
hali arasında kimyasal yapı
bakımından çok da bir fark
görülmez.
Ülkemizde kaba yem sektörü son
yıllarda çiftçilere verilen
destekler doğrultusunda
canlanmıştır. Fakat yüksek
maliyetler yem sektörünün öne
çıkan sorunlarındandır. Yemin
pazarlanabilmesi de problem
teşkil etmektedir. Buna karşın
bazı büyük isletmeler yem
bitkisi yetiştirdikleri gibi
çiftçilerle sözleşmeli üretim de
yapabilmektedirler.
Avrupa ülkelerinde işletmeler
genellikle büyüktür ve bu
nedenle de üretim fazladır.
İsletmelerin büyük olması
maliyetleri de aşağı
çekmektedir. Bunun yanı sıra
AB'de "Kuru Yem Ortak Piyasa
Düzeni" çerçevesinde bir
mekanizma yürütülmektedir. Bu
ortak piyasa düzeninde kaba yemi
suni veya kurutulmuş olarak
temin eden işletmelere, ton
basına 33 euroluk destek
verilmektedir.
Ülkemizdeki kaliteli kaba yem
probleminin çözümü için; çayır
ve mera niteliğini halen
korumakta olan alanlara uygun
tarım teknikleriyle uygulanacak
işlemler sayesinde bu alanların
verimleri artırılmalı, kaynağı
ne olursa olsun elde edilen
yemler kullanılacakları zamana
kadar uygun şartlar altında
muhafaza edilmeli, üretilen
ürünlerin ihtiyaç olan
bölgelerde kullanılması için
kaba yem depo veya ofisleri
kurumlardır.
Konsantre Yemler
Konsantre yemler; birim hacmi
içindeki besin maddeleri
yoğunluğu fazla,
sindirilebilirliği yüksek ve
kuru maddesinde %18'in altında
ham selüloz içeren yem
maddeleridir.
Ülkemizin coğrafi iklim
koşulları yanında,
çayır meralarımızın ve yem
bitkileri üretiminin yetersiz
olması, mevcut hayvanlarımızın
besin maddesi açıklarının
konsantre yemle karşılanmasını
zorunlu kılmaktadır.
Hayvanların beslenmesinde büyük
önem taşıyan arpa, yulaf, mısır,
buğday ve çavdar gibi tane
yemler; buğday kepeği, arpa
kepeği, mısır gluteni ve mısır
melası gibi endüstri yan
ürünleri; hayvansal ve bitkisel
yağlar; etkemik ve kan unu gibi
hayvansal kaynaklı gıdalar;
tapiyako gibi alternatif yem
maddeleri ve mineral maddeleri
kapsar. Ayrıca karbonhidrat,
protein ve yağlardan da zengin
kaliteli yem maddeleridir.
Türkiye'de konsantre yem
sanayinde 60'lı yıllarda 4
fabrika ve yıllık 56 bin ton
kapasite ile başlayan üretimin
sürekli gelişerek 2005 yılında
631 fabrikaya ve yıllık 15
milyon ton kapasiteye ulaştığı
görülmektedir.
Buna karsın günümüzde faal
olmayan fabrikaların sayısı da
günden güne artmaktadır. 1990
yılına kadar tüm fabrikalar faal
durumda çalışırken, bu yıldan
sonra faal olmayan fabrikaların
oluşması ve günümüze artarak
devam etmesi son derece
üzücüdür. Ortada enteresan olan
bir nokta daha vardır ki, o da
bir yandan fabrika sayısı
artarken bir yandan da atıl
durumdaki fabrikaların
sayılarında görülen artıştır.
Ülkemizdeki yem fabrikalarının
düşük kapasite ile çalışması,
kayıt dışı fabrikaların faaliyet
göstermesi gibi faktörler, bu
konuda bir planlama yapılması
gereğini ortaya koymaktadır.
Konsantre yem üretim miktarı
60'lı yıllarda yaklaşık 6 bin
ton iken, 2005 yılında 6,8
milyon tonlara yükselmiştir.
Üretim ülkemizin ekonomik krize
girdiği 2001 yılı ve sonrasında
yavaş yavaş düşmeye başlamıştır.
Eskiden Türkiye'de ağırlıklı
olarak kanatlı hayvanlar için
üretilen konsantre yemler, bu
gün çoğunlukla büyük ve küçük
baş hayvanlara yönelik olarak
üretilmektedir.
Ülkemizde son yıllarda
ekilebilir alanların azlığı
nedeniyle konsantre yem
maddeleri yönünden dışarıya
bağımlılık gittikçe artmaktadır.
Konsantre yem sanayi ithalat
değerinin 1998 yılında 319
milyon dolarken, 2005 yılı
verilerine baktığımızda toplam
ithalat değerinin 881 milyon
dolara kadar çıktığı
görülmektedir. Yakın geçmişe
kadar ithalattan en büyük değeri
mısır alırken, günümüzde yerini
soya fasulyesi, yem katkıları ve
soya fasulyesi küspesine
bıraktığı görülmektedir.
Kaba ve Yoğun Yemlerin
Karıştırılarak (Malama)
Verilmesi
Bilindiği gibi işkembeli
hayvanlar, kaba (silaj, ot gibi)
ve yoğun yemleri (dane yemler,
kepe· küspe, sanayi yemi v.b)
tüketirler. Bu yemler, işkembede
bakteriler tarafından hayvanın
yararlanacağı değişikliklere
uğrarlar (bakteri sindirimi). Bu
değişiklikten sonra yemdeki
besin maddeleri bağırsaklardan
emilim yolu ile kana karışır ve
süt, et gibi ürünlere
dönüştürülür.
İyi bir yemleme için,
işkembedeki bakterilerin iyi
çalışması gereklidir. Yani,
aslında biz hayvanı beslerken
bakterilerin istediği uygun
ortamı sağlamak, bakterilerin
verimli çalışmasına yarayacak
yemlemeyi yapmak zorundayız. O
halde, sağlıklı bir besleme
için, bakterilerin nasıl
çalıştığını, ne istediğini
bilmek ve bunu sağlayacak
önlemleri almayı becermemiz
gerekmektedir.
İşkembeli hayvanların tükettiği
yemler, işkembede yaklaşık % 10
kuru maddeli bir çorba seklinde
bulunur. İnce parçacıklar bu
sıvı ortamda dibe çöker, kaba ve
hafif olanlar ise yüzer halde
ortamda bulunurlar. Yüzer
parçalar yutağı uyarır ve yemler
işkembeden tekrar hayvanın
ağzına gelir. Gelen yemler
ağızda tekrar çiğnenir, yani
hayvan geviş alır. İnce parçalar
ise işkembenin kasılması ile yan
mideye geçer ve işkembeyi terk
ederler.
Yemler çok ince olurlarsa
işkembeyi çabuk terk ederler ve
yemlerden yeterince
yararlanılmaz. Unlaşan yoğun
yemler veya çok incelmiş kaba
yem parçaları işkembenin iyi
çalışmasını engeller. Yemden iyi
yararlanma olmadığı gibi,
hayvanın işkembesindeki
asitliğin artması nedeniyle
bakterilerin çalışma ortamı da
bozulur.
Geviş sırasında hayvan salya
üretir. Düzenli yemlenen bir süt
ineği günde 9-11 saat geviş
getirir ve geviş sırasında 70-80
litre salya üretir. Salya içinde
işkembedeki asit ortamını
dengeleyen ve bakterilerin iyi
çalışmasını sağlayan malzemeler
de üreterek, sindirimin dengeli
olması sağlanır.
Yemler çok ince parçacıklar
halinde ise, yutağı uyaracak ve
gevişi sağlayacak malzeme az
olduğu için, yeterli geviş
olmaz. İşkembede ortamı
dengeleyecek salya üretimi de
azalır, hazım ortamı bozulur.
Sindirim olayından, bakterilerin
istediği ortam (özellikle
asitlik düzeyi) sağlandığı
ölçüde iyi sonuçlar elde edilir.
Bu nedenle yapılacak yemleme,
işkembenin asitlik ortamının
sürekli olarak uygun olmasını
sağlayacak şekilde olmalıdır.
Genel olarak kaba yemler işkembe
asitliğini azaltıcı, yoğun
yemler ise yükseltici etki
yapmaktadır. Yemler birbirinden
ayrı verildiğinde, hayvanlar
bunları değişik zamanlarda,
değişik oranlarda tüketirler.
Sonuçta işkembe asitliğinde
azalıp çoğalmalar meydana
gelir.Hatta hayvanlar seçici
davranarak büyük ölçüde yoğun
yemleri tüketebilirler. Bu
durumda işkembe asitliğinde daha
yüksek oranda değişmeler oluşur.
İşkembe asitliğinde gün boyu
meydana gelen iniş ve
çıkışlar, bakterilerin asitlik
ortamındaki oynamalardan olumsuz
etkilenmesine neden olur. İyi
çalışamazlar ve yemlerden
yararlanma düşer.
Bakterilerin çalışma ortamında
asitlik düzeyindeki oynamalar ne
kadar azsa, sindirim olayları o
kadar düzenlidir. İste bu
nedenle kaba ve yoğun yemlerin
homojen (bir örnek)
karıştırılarak verilmesi
önerilir.
Adeta, hayvanın bir lokması ile
ikinci lokmasının oransal yapısı
aynı iyi homojen karışım
yapıldığında verimde % 15'lere
varan artışlar meydana
gelmesinin nedeni budur.
Ancak ön koşul, kullanılan
römorkun bir örnek (homojen)
karışımı gerçekten yapıyor
olmasıdır. Dünyada birçok firma
yem römorku yapmaktadır.
Bunlar değişik türden karıştırma
sistemlerine sahiptirler. Bu
sistemler; karıştırmada, tartıp
ölçmede, güç tüketiminde,
kullanma ömründe ve kendi
kendine yüklemede farklı
özellikler göstermektedir.
Bunları irdeleyip incelemek ve
ihtiyaca en uygun olanı seçmek
gerekmektedir.
Kaba Yoğun Yem (TMR) römorkları
dikey ve yatay olarak ikiye
ayrılmaktadır. Bunlardan dikey
olanlar, yatay römorklara göre
yeterli homojenlik
sağlayamazlar. Özellikle
homojenliğin çok önemli olduğu
kültür ırkı hayvanların
yemlenmesinde isteneni tam
olarak yerine getiremezler. Güç
tüketimleri yüksektir.
Yatay römorklarda farklı
karıştırma sistemleri vardır.
Bunları karıştırırken en önemli
ölçü yemlerin hızlı ve istenen
incelikte kıyılıp,
karıştırılmasıdır. Karıştırma
sırasında yem kitlesinin
doğal akış ile karışıyor olması
çok önemlidir. Doğal akış
hareketi sağlanamadığı hallerde,
hem homojenlik bozulur hem de
karıştırma zamanı uzar ve güç
tüketimi artar.
Yatay karıştırıcı römorklarda da
farklı sistemler bulunmaktadır.
Bunlardan bir tanesi tek
karıştırıcılı (monomikser)
sistemdir. Bu sistemde güç
tüketimi yüksektir. Kıyma ve
karıştırma zamanı uzun ve
karışım homojenliği geridir.
Ayrıca römorkun dip kısmında
basınç ve sürtünme çok olduğu
için çabuk aşınmaktadır.
Karışımın doğal akışı tam
olmadığı için, ölü noktalarda
karışmadan birikmiş olan
materyal kalmaktadır.
Bir diğer karıştırma sistemi
üçlü veya dörtlü helezonlu olan
karıştırıcılardır. Bu
karıştırıcılarda güç tüketimi
fazladır. Karıştırma zamanı uzun
ve karışım yeterli homojenlikte
değildir. Bütün olarak
silindirik balyaları kıyıp,
karıştıramaz. Doğal akış
sağlamak için fazladan helezon
bulunduğu için eskiyen parçası
fazladır. Kıyıcı düzen
yetersizdir.
Bir diğer sistem ise, pedallı
karıştırıcı bulunan
römorklardır. Karıştırma
işlemini yeterli olarak
yapmaktadır. Ancak hiçbir kıyıcı
düzeni yoktur. Sadece önceden
kıyılmış kaba yemleri
karıştırabilmektedir.
En modern kabayoğun yem römorku,
çift helezonlu ve yıldız kesme
bıçaklı, dip kısımda karşı
bıçağı olan yatay römorklardır.
Bunlar diğerlerine göre %20
oranında az güç harcarlar,
karıştırma doğal akışta olduğu
için çok homojendir (%99). Az
miktarda katılan (katkı
maddeleri) malzemeler tam olarak
karışır. Doğal akış sağlanması
nedeniyle sürtünme az olduğu
için uzun ömürlüdür. Büyük
silindirik balyaları da bütün
olarak alıp, istenen incelikte
kıyabilmektedir. Sağ ve sol
tarafa yem servisi
yapabilmektedir.
Kaba yoğun yem römorklarında
işlevsel özellikler olarak
programlanabilir kantar ve
kesici yükleyici düzen (tiller)
de önemlidir. Römorklarda
yemleme programını doğru
uygulamak için 3 loadcell'li bir
elektronik kantar
bulunmaktadır. Bu kantarlar
basit olduğu gibi,
programlanabilir özellikte de
olabilmektedir. Programlanabilir
kantar kullanıcı hatasını
ortadan kaldırmak için
geliştirilmiştir.
Römorka yüklenmesi planlanan yem
ham maddeleri, programa
kaydedilir. Yem hazırlayan kişi,
programa göre yemi yüklerken,
yüklemesi gereken miktara
yaklaştığında sistemde kesik
kesik düdük ses duyulur.
Programa göre dolmak üzere
olduğunu belirtir. Öngörülen
miktar doldurulduğunda ise
sürekli düdük sesi ile haber
verir. Sıklıkla yapılan yükleme
hatalarını engelleme için böyle
bir sistem geliştirilmiştir.
İstenirse sisteme hayvan basına
verilecek rasyon (yem programı)
kaydedilir.
Yemlemeci sadece gruptaki hayvan
sayısını yazar, sistem otomatik
olarak hangi yemden toplamda kaç
kg alacağını hesaplar ve aynı
uyarıcı yöntemle yem doldurulur.
Çok büyük işletmeler isteyecek
olursa, ilave bir sistemle yemi
hazırlayıp dağıtan kişiyi ayrıca
kontrol edebilmektedir. Bu
sistemde yapılan tüm yemleme
partileri kaydedilir. Yapılan
kayıtlar yöneticinin
bilgisayarına aktarılır. Her
türlü işlem kontrol edilmiş
olur. İstendiğinde, römorkların
silaj yüzeyini bozmadan keserek
kendini yükleyen, tiller ad
verilen aygıtları vardır.
Bu aygıtlarla aynı zamanda ipi
çıkarılmış balya yığınından ot
da keserek yüklenebilmektedir.
Römork seçilirken bu sistem
dikkatle incelenmelidir. Çünkü
ciddi kapasite farkları
olabilmektedir. Düşük kapasiteli
tiller olması halinde doldurma
çok uzun süre almakta ve servis
arası uzamaktadır (iş
gecikmesi). Tiller kapasitesi
römorkun hacmiyle uyumlu ve
yüksek olmalıdır.
Her makine seçiminde olduğu
gibi, yem römorku seçerken de
önce işlevsel özellikleri iyi
bilmek gerekir. Yani yapacağınız
iş için uygun kapasite, işlem
doğruluğu, insan hatasını
azaltma ve iş verimliliği iyi
hesaplanmalıdır. Sadece fiyat ve
hacim esasına göre seçim
yapıldığında ortaya çıkacak
aksaklık giderilemez. Çünkü
ilaveler veya parça
değiştirilerek, yem römorkunu
iyileştirmek mümkün değildir.
Yenisini almak gerekir, bu da
çok pahalı bir işlemdir.
Kaynak:
İnfovet, Süt sığırcılığı, 2008